Aslında nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Sizlere çok uzun ve keyifli bir süreçten bahsedeceğim. Çayınızı, kahvenizi aldıysanız (evet atıştırmalık yok) başlayalım…
Nasıl karar verdim?
Bunu açıklamam için bir kaç yıl öncesine gitmemiz gerekiyor. Stres ve mobbingle mücadele ettiğim bir iş ortamı ardından aslı astarı olmayan bir “dolandırıcılık” suçlaması ve aniden verdiğim bir karar: psikiyatra gitmek!
Bahsettiğim üstüme atılı “dolandırıcılık” suçlamasının ifadesini vermek için karakola gittim. Tertemiz ifademi verdikten sonra ani bir kararla daha yoldayken tam yol ayrımında bir anda psikiyatra gitmeye karar verdim. Son yıllardaki en iyi kararlarımdan biri olabilir. Düşünmeden, planlamadan o an akışta içimden ne geldiyse onu yaptım. Psikiyatrımla ilk görüşmemizden sonra kendi isteğimle bana ilacımı yazdı ve uğurladı. Kısa zamanda zihnimdeki değişiklikleri hissedeceğim bir döneme girdim. Ve iş yerimdeki mobbing tavan yaptığı anda yeni bir iş bulmadan istifamı verdim. Her şey güzel gitmeye başlamıştı çünkü zihnim hiç olmadığı kadar rahatlamıştı. İstifamı verdikten bir kaç gün sonra başka bir şirketten iş teklifi geldi. Kader mi kısmet mi bilemem ama düşünmeden kabul ettim. Yeni işime başladıktan 1 ay sonra ise canım yeğenim dünyaya geldi. Asıl şimdi taşlar yerine oturmaya başlamıştı… Yeğenim sağlıkla, mutlulukla aramız katıldı. Bundan yaklaşık 6 ay kadar sonra ailemi ve yeğenimi ziyarete gittiğimde tartıyı gördüm ve “hadi bi tartılayım ne olabilir ki?” dedim ve o şahane manzara ile karşılaştım. 130 kiloyum!
Zaten yeğenimin dünyaya gelmesiyle aklımın bir köşesinde hep “bu çocuk yürüyecek, koşacak ve ben bu zamanlarda yanında olmak istiyorum” düşüncesi çokca vardı. Yukarıda bahsettiğim 6 aylık süreçte ise her ne kadar zihnimi toparlamış olsam da rüyalarımda yürüyemediğimi görmeye başlamıştım. Gerçekten de yürürken ayaklarım ağrımaya başlamıştı ve 15 dakika yürüdüğümde 30 dakika dinlenmem gerekiyordu. Nefes almakta zorlanıyordum. Horlamamı ve bel ağrılarımı siz tahmin edin… Tartıda 130 kiloyu gördüğümde ise “ben kendime ne yapmışım?” derken buldum kendimi. Çünkü analog tartı tam bir tur atmıştı! Tartının doğruluğundan emin olduktan sonra ertesi gün ablamdan diyetisyeninin numarasını istedim ancak bir türlü yeterli cesareti bulup arayamadım. Kendimle biraz pazarlık yaptıktan sonra Instagram’dan diyetisyenime mesaj attım ve durumu ilettim. Hemen görüşmek istediğini söylediğinde zihnimde alarmlar çalmaya başlamıştı. Aylardır bir kere bile çalmayan alarmlar son ses zihnimi doldurmaya başlarken telefonum çaldı ve hayatımın en güzel değişimi ve deneyimi duvarları kırıp içeri girmişti.
Diyetisyenimle telefonda konuşurken (biraz da alaycı) asla zayıflayamacağımı düşündüğümü ve daha önceki diyetisyen tecrübemden bahsettim. Diyetisyenim ise son derece kararlı bir şekilde;
“Ben size 1 yılda 50 kilo verdiririm” dedi. Cevabım ise;
“Lütfen benimle dalga geçmeyin, mümmmkünnn değil” oldu. “1 ay deneyelim eğer kilo veremezseniz bırakırsınız” dediğinde aslında tüm sürece ikna olmuştum.
Diyete başladığımda tam kurban bayramıydı. Tahmin ettiğiniz üzere sofralar donatılmış ve benim listemde ise sebze vardı. Baklavalar, etler, börekler havada uçuşurken ben taze fasülye yiyordum. İlk haftamda tam 2.5KG verdim! Şimdilik her şey yolundaydı…
Nasıl Devam Ettim?
İlk haftalarki listelerimdeki yediğimde çok gelmeye başlamıştı. 2 ya da 3. haftamda “bunlar çok geliyor bana” demiştim keşke demeseydim 😅 ilk hafta 240gr olan et zamanla 150gr’a kadar düştü. İlk haftada 2.5kg verince açıkcası sürece olan inancım fazlasıyla arttı ve “gerçekten 1 yılda 50kg verebilir miyim?” demeye başladım. Zaman geçtikce her hafta değişen listelerimin altındaki notlar da değişmeye başladı. Beklenen hafta geldiğinde listemin sonunda “Haftalık 120 dakika egzersiz” yazısını görünce yalan yok bi’ tık moralim bozuldu. “Nasıl yani e diyet yapıyorum ya kilo da veriyorum nerden çıktı bu şimdi?” şeklinde homurdandım. İlk başlarda “Leslie (Walk at Home)” serisi ile başladım ama sürekli ördek gibi “walk walk walk” demesi ve ben yaklaşık 125 kiloyken karşımda sürekli gülümseyen insanları gördükçe ufak çaplı sinir krizleri geçirmeye başlamıştım. Çünkü onların gülerek yaptığı hareketleri ben ağlayarak yapmaya çalışıyordum. İnanın aç kalmaktan daha can yakıcı bir durum. Hatta aşağılayıcı bile diyebilirim. ChatGPT ve el yordamıyla alternatif içerikler aramaya başlamıştım. Neden spor salonuna gitmediğimi sorarsanız eğer psikolojik olarak buna kesinlikle hazır değildim. Kendimi tam anlamıyla “yağ tulumu” olarak görüyordum ve spor salonunda kaslarıyla şov yapmaya yer arayan egolu tiplere asla tahammülüm yoktu. Evet bir “challenge”a girmiştim ancak henüz sikletim onlar değildi. Bu süreçte neye hazır olup olmadığımı çok iyi ölçüp tarttığımı düşünüyorum. Ayrıca diyetisyenimin tavsiyeleri de henüz spor salonuna başlamaya hazır olmadığım ve yürüyüş yaparak biraz daha kilo vermem yönündeydi.
Yapay zeka nimetleri ve el yordamıyla bir çok farklı kanal buldum ve sinir bozucu seviyede mutlu insanlardan biraz daha normal şekilde egzersiz yapabileceğim bir tarafa geçtim. Yaptığım en iyi değişikliklerden birisi bu oldu. (Yazının sonunda tüm kaynakları listeleyeceğim) Bu değişiklikten sonra açıkcası şevkim arttı.
Süreç ilerledikçe midemin küçüldüğünü ve psikolojik olarak yememeye çalıştığımı hissettim. Öyle ki, bir öğünde 2 dilim tam tahıllı ekmek görünce “bu çok yaaa, ben 1 dilim yemeliyim” demeye başladım. Bundan diyetisyenime bahsettiğimde ise bana neden ekmek yemem gerektiğini tam 15 dakika açıkladı. Diyetisyenimin her cümlesinde resmen aydınlandım. Zaten bu noktaya gelmeden önce yaşadığım ufak tefek sorunlarda diyetisyenim (online olmasına rağmen) o kadar net açıklamalar yaptı ki ekmek konusunda beni ikna etmeme şansı yoktu. İnanılmaz şekilde her tökezlediğimde kaldırmakla kalmadı resmen sırtına aldı taşıdı beni. Bu zamanla aramızda öyle bir güven oluşturdu ki “çık şu köprüden atla” dese atlayacak noktaya geldim. Önceki diyetisyen tecrübemde herkese verilen hazır listelerle karşılaştığım ve asla kilo vereceğime inanmadığım için bu gerçekten benim için çok önemliydi.
7-8 aylık bir süreçten sonra hedefe yaklaştığımız için listelerim biraz daha “normalleşmeye” başlamıştı. Pirinç pilavı, bolonez soslu makarna, fırında patates gibi çook uzun zamandır yemediğim yemekler listelerimi süslemişti bile…
Sonraki sayfaya geçebilirsiniz 👉